Kronik böbrek hastalığı toplumu tehdit ediyor
Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) Hastaneleri Nefroloji Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Belda Dursun, 10 Mart Dünya Böbrek Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada, kronik böbrek hastalığının toplumun yaklaşık yüzde 17’sinde görüldüğünü söyledi.
Türk Nefroloji Derneği tarafından 15 bin gönüllü üzerinde yapılan CREDIT çalışmasının sonuçlarına göre Türkiye’de her 6 yetişkinden birinde değişik derecelerde kronik böbrek hastalığı olduğunu belirten Dursun, “Şu anda ülkemizde 52 bin civarında diyaliz hastası bulunmaktadır. Bu sayı, her yıl ciddi derecede artış göstermektedir.
Kronik böbrek yetmezliğinde uygulanan diyaliz tedavileri son derece maliyetli olup ülkemizin sağlık harcamalarında önemli bir yer tutmakta ve bu nedenle ekonomik açıdan da dezavantaj oluşturmaktadır.” dedi.
Kronik böbrek hastalığının yüksek oranda kalp damar hastalığı riski bulundurduğunu da ifade eden Doç. Dr. Dursun, “Bu kişilerde, eşlik eden kalp damar hastalıklarına bağlı maluliyet ve ölüm riski, böbrek yetmezliği olmayanlara göre birkaç kat daha yüksektir. Dolayısıyla kronik böbrek hastalığının önlenmesi, kalp damar hastalıklarının sıklığının azaltılması açısından da önem taşımaktadır. Konuya dikkat çekmek için bu yılki Dünya Böbrek Günü’nün sloganı, ‘Böbreğini koru, kalbini kurtar’ olarak belirlenmiştir.” şeklinde konuştu.
Kronik böbrek hastalığının, böbrek fonksiyonlarında en az üç aydır devam eden azalma veya böbrekte zedelenme varlığıyla tanımlandığını anlatan Belda Dursun, en sık görülme sebeplerini ise şöyle sıraladı:
“Şeker hastalığı, yüksek tansiyon, nefritler, kistik böbrek hastalıkları ve ürolojik problemler (idrar yollarında taş veya tıkanıklık olması). Böbrek hastalıklarının teşhisi çok kolay olmasına karşın çoğu kez son aşamaya gelene dek farkedilmemektedir. Bunun nedeni, erken evrelerde hemen hemen hiç belirti vermemesidir. Halsizlik, çabuk yorulma, iştahsızlık, geceleri daha sık idrara çıkma, kaşıntı, konsantrasyon bozukluğu, göz çevrelerinde, ayak ve bacaklarda şişlik belirtilerinden bir veya birkaçına sahip olan kişilerin araştırılması gerekir.”
Hastalığın sinsi seyretmesinden dolayı erken teşhisin zorlaştığına dikkat çeken Doç. Dr. Dursun, “Böbrek açısından yüksek risk oluşturan gruplar arasında şeker hastaları, hipertansiyonu olanlar, obezler, sigara içenler, 50 yaşın üzerindekiler, idrar tetkikinde kan veya protein atılımı tespit edilenler, ailesinde diyabet, hipertansiyon veya böbrek hastalığı olanlar yer almaktadır.
Kan basıncı ölçümünü de içeren iyi bir muayene yanında basit bir idrar ve kan analiziyle böbrek hastalığı anlaşılabilir. Sağlık taramasında hipertansiyon, kan şekeri yüksekliği, kan yağlarında yükseklik, böbrekte taş, idrar yolu enfeksiyonu, serum kreatinin yüksekliği, idrarda kan veya protein atılımı, böbrek fonksiyon testlerinde bozukluk saptanan hastaların, ileri tetkik ve tedavi planlanması için böbrek hastalıkları konusunda uzmanlaşmış nefroloji kliniklerine başvurması son derece önemlidir.” dedi.
Erken teşhis ve tedavi edilemeyen kronik böbrek hastalığının böbrek yetmezliğine ilerlediğini, bu aşamada diyaliz ve böbrek naklinin gündeme geldiğini vurgulayan Dursun, şunları kaydetti: “Bu tedavi yöntemleri içinde en seçkin olanı, böbrek fonksiyonunu tam olarak yerine koyduğu için nakildir. Organ bağışında bulunulan kadavradan veya canlı akraba vericilerden yapılmaktadır.
Nakil olamayacak durumdakiler içinse periton (karın) diyalizi veya hemodiyaliz gündeme gelmektedir. PAÜ Tıp Fakültesi Nefroloji Bilim Dalı’nda 2006 yılından beri böbrek nakli ve periton diyalizi tedavi klinikleri tarafımızca kurularak başarıyla devam etmektedir.
Günümüze kadar organ nakli ünitemizde 75 böbrek ameliyat başarıyla yapılmıştır. İlerlemiş kronik böbrek yetmezliği olanların, herhangi bir tedavi şekline başlamadan önce her üç yöntemi bünyesinde barındıran bir merkezde uzman kişilerce yeterince bilgilendirilmesi daha doğru olur.”
YORUMLAR