Meme kanserine karşı dikkatli olun
Meme kanseri kadınların kanserleri arasında birinci sırada yer alıyor. Bazı toplumlarda 10 kadından biri, bazılarında ise 8 kadından biri meme kanseriyle karşı karşıya.
Yaş arttıkça risk de artıyor. Bu nedenle “Ben yaşlandım, bundan sonra bir şey olmaz.” diyerek belirli aralıklarla yapılması gereken test ve incelemeleri yaptırmamak tehlikeli.
Acıbadem Bakırköy Hastanesi Genel Cerrahi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Cihan Uras, meme kanserinin eskiden 40 yaşın üzerindeki kadınlarda sık görülürken artık 20’li ve 30’lu yaşlarda da rastlanılabilen bir hastalık haline geldiğine işaret etti. En önemli risk faktörlerinden biri kişinin ailesinde meme kanseri olması. Eğer kadının annesi, kız kardeşi, teyzesi ve teyze kızlarında meme kanseri varsa risk büyük. Baba tarafında kanser varsa da risk artıyor.” dedi.
Kadınların “Benim ailemde kanser yok, bende de olmaz.” diye düşünmesinin yanlışlığına değinen Prof. Uras, “Ailesinde meme kanseri olmaması risk olmadığını göstermez; ama olması ciddi bir risk artışıdır. Ailenin birden fazla ferdinde meme kanseri varsa da risk artar. Ancak kişinin ailesinde kanser yoksa risk de ortadan kalkmıyor. Meme kanserli hastaların %5-10’unun ailesinde meme kanseri var, geri kalanın ailesinde yok.” diye konuştu.
Prof. Uras, meme kanseri ile ilgili risk faktörlerini şöyle sıraladı:
– Erken adet görmek (11 yaş altında görmek).
– Geç menopoza girmek (50 yaş üzerinde girmek).
– Doğum yapmamak.
– Geç doğum yapmak.
– 30 yaşından sonra doğum yapmak riski artırıyor.
– Hormonal ilaçlar kullanmak.
– Göğüs bölgesine genç erişkin döneminde çok radyasyon alması, çok akciğer filmi çekilmesi.
– Şişmanlık
– Alkol kullanımı
– Memesine çeşitli nedenlerle biyopsi yapılması ve parçanın patolojik incelemesinde meme kanseri risk artışını gösteren bulguların saptanması
Risk yoksa da, ilk mamografi 35’de yapılmalı
Meme kanserinin erken dönemde yakalanması önemlidir. Ancak kişinin risk taşıyıp taşımadığının da hekim tarafından belirlenmesi gerekiyor. Prof. Cihan Uras, kadının önemli risk taşımasa da ilk mamografisinin 35’de yapılmasını öneriyor. Eğer sorun yoksa 40’a kadar normal muayenelerin sürmesi gerektiğini vurguluyor. 40 yaşından itibaren kadının memesinin durumuna, klinik bulgulara göre yılda bir ya da iki yılda bir mamografi yapılması, her yıl muayene edilmesi önem taşıyor. 50 yaşından sonra ise her yıl mamografi ve klinik muayene şart.
Meme kanserinin belirtileri nelerdir?
– Ele gelen kitle.
– Meme başından gelen her akıntı kanser habercisi değildir. Bol sulu akıntılar ve meme başından gelen kanlı akıntılar meme kanseri nedeniyle olabilir.
– Hastalar en çok sulu akıntıda yanılırlar, bu berrak kötü bir şey değil diye düşünülür. Oysa araştırılmalıdır.
– Kanlı akıntı çok önemlidir (aksi ispatlanana kadar).
– Meme başında çekilmeler, şekil bozuklukları.
– Meme derisinde çekintiler.
– Meme başında egzamaya benzeyen yapılar, koyu kısımda kabuklu, egzama benzeri bir deri lezyonu varsa mutlaka değerlendirilmelidir.
– Ciltte portakal kabuğu görünümü.
– Memede ani kızarma ve şişme olması. Bu tür bir görünüm enfeksiyona bağlı olabileceği gibi iltihabi tip denilen meme kanserinin de habercisi olabilir.
– Koltuk altında ele gelen şişmiş bezeler
Tanıda 4 yöntem var
Meme kanserinin tanısında klinik muayene, mamografi, ultrasonografi ve meme MR’ının da çekilmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Cihan Uras, “Bunların hiçbirinin birbirine üstünlüğü yoktur, MR yaptıralım her şey ortaya çıkar diye bir durum söz konusu değildir. Hangi inceleme hangi kadına yapılmalı buna hekimin karar vermesi doğru bir yaklaşım olacaktır.” diye konuştu.
Memesinde kitle(yumru) saptanan kadınlarda ince ya da kalın iğne ile biyopsi yapılabilir. Ancak kitlenin tamamı direkt çıkarılmamalıdır, eğer direkt çıkarılacak ise bu ameliyathane şartlarında bütün hazırlıklar tamamlandıktan sonra yapılmalıdır. Ameliyat esnasında patolojik inceleme yapılıp gerekirse işleme devam edilebilir. Erken meme kanseri tanısı koyduran önemli bir bulgu da mamografide görülen kireçlenmelerdir.
Bunların da aydınlatılması gerekir. Çeşitli yöntemlerle çıkarılıp tanısı konulabilir. İğne ya da radyoaktif madde ile bu kireçlenmelerin yerleri işaretlenerek çıkarılır. Bu kireçlenmeler grup oluşturuyorsa, şekilleri birbirine benzemiyorsa, sayıları 4-5 taneden fazla ise incelenmesi gerekmektedir.” dedi.
Tümörün büyüklüğü ameliyatı etkiler mi?
Meme kanserinin tedavisinde birincil tedavi cerrahi yöntemdir. Erken evre meme kanserlerinde (bir ve ikinci evrelerde)öncelikle cerrahi tedavi uygulanır. Ancak İlerlemiş kanserlerde ilk tedavinin cerrahi olmaması gerektiğini belirten Prof. Uras, “Önce kemoterapi ile kitle küçültülüp, evresi düşürülmeli, ardından cerrahi yapılmalıdır. Hangi hastaya cerrahi, hangisine kemoterapi yapılacağına hekim karar vermelidir.” diye konuştu.
Kadınlara meme koruyucu cerrahi yapmayı çok önemsediklerini ancak her kadında bunun mümkün olmadığını anlatan Prof. Uras şunları söyledi: “Memenin alınıp alınmama kararını etkileyen faktörler memenin büyüklüğü, tümörün çapı ve tümörün memede çok odaklı olup olmamasıdır. Büyük memede tümör büyük olduğu halde meme korunabilirken, küçük memede daha küçük bir tümör memenin alınmasını gerektirebilir.”
Koruyucu meme cerrahisinde tümör onkolojik prensiplere uygun olarak çıkarılmalıdır ve bu işlemden sonra memenin estetik görünümü de iyi olmalıdır. Erken evredeki bir meme kanseri memenin içinde birden fazla odakta olduğunda koruyucu meme cerrahisi ile tedavi edilemez. Bu durumda da mastektomi denilen memenin tümünün alınması işlemi yapılmalıdır. Bu tür hastalar isterlerse aynı seansta protez konularak meme rekonstrüksiyonu yapılabilir.
Silikon kullanımı meme kanseri teşhisini zorlaştırır mı?
Silikon meme dokusunun arkasına konulduğundan, tomografi ve MR’daki gelişmeler sayesinde kadınların meme takibi yapılabiliyor. Silikon büyük bir engel yaratmıyor. Meme takibi yaparken çok küçük ipuçlarından meme kanseri tanısı konulabiliyor. Kadınlara gereksiz yere biyopsiler yapılmasını tercih etmediklerini anlatan Prof. Uras, kadınların meme kontrolleri için meme ile uğraşan genel cerrahi uzmanlarına gitmeleri gerektiğini söyledi. Hiçir zaman için tek başına mamografiye güvenilmemesi gerektiğine değinen Prof. Uras, “Diğer radyoloji yöntemleriyle, tüm risk faktörleriyle kadını bir bütün olarak değerlendirmek gerekiyor. Sadece test tek başına yeterli değildir.” diye belirtiyor.
Her meme kanserinde koltukaltı lenf bezlerinin
tamamı alınmalı mı?
Koltukaltı lenf bezlerinde kanserli hücrenin olup olmadığı ameliyat sonrasındaki tedavinin planlanmasında çok önemlidir. Hastalığın evrelemesinde koltukaltı lenf bezlerinde kanserli hücre olup olmaması belirleyicilerden birisidir. Eskiden meme kanseri olan hastaların hepsinde koltukaltındaki lenf bezlerinin tamamı çıkarılıyordu. Ancak son yıllarda “sentinal lenf bezi biyopsisi” kavramı gündeme geldi. “Sentinel lenf bezi” memeden gelen lenf sisteminin ilk durağıdır ve “bekçi lenf bezi” şeklinde özetlenebilir.
Sentinel lenf bezinde kanser hücresi yoksa koltukaltı lenf bezlerinin tamamının çıkarılması gerekmez. Ancak sentinel lenf bezinde kanser hücresi bulunan hastalarda koltukaltındaki lenf bezlerinin alınması gereklidir.
Sentinel lenf biyopsisi yönteminde ameliyattan belirli bir süre önce hastaya radyoaktif bir madde ve ameliyattan hemen önce özel bir boya verilir. Gama dedektör ve gama prob ile radyoaktif maddeyi tutan ve boyanmış lenf bezinin yerini belirleyerek bu bezeyi çıkarıyoruz. Ameliyathanede patoloji doktorları ön inceleme ile bu ilk (bekçi) lenf bezinde kanser hücresi olup olmadığını belirliyorlar.
Eğer kanserli hücreye rastlanmazsa koltukaltındaki lenf bezleri alınmıyor. Bunun aksi söz konusu ise, yani sentinel lenf bezinde kanser hücresi varsa koltukaltındaki lenf bezlerinin tamamı çıkarılıyor. Lenf bezlerinin tamamının çıkarılmaması meme kanseri nedeniyle ameliyat edilen hastalarda diğer kazançlarının yanı sıra kolda şişmenin ömür boyu önlenmesini sağlıyor.
YORUMLAR